Çocuklar İçin Ölüm ve Yas

Yüzyıllardır ölüm ve ölümlü olmak konuşulmuş ve birçok filmlere, kitaplara konu olmuştur. Ölüm geri dönüşümü olmayan bir olgudur. Yaşamın ilk yıllarından beri insanoğlu hayatta kalabilmek adına mücadele eder. Bir bebek doğduğu andan itibaren tek düşüncesi hayatta kalabilmektir ve bunun için bebeklikten başlayan bir yaşam mücadelesinin içine girer. Bebekler hayatta kalmak için ağlayarak anne ve babalarına sinyaller gönderir. Bu sinyallerin doğru ve yeterince iyi okunabilmesi bebeğin ihtiyaçlarını eş zamanlı karşılamaya yardımcı olacak ve bebek hayatta kalabileceğine olan inancını da böylece deneyimlemiş olacaktır. Ölüm korkusu bebeğin doğduğu andan başlayan ve hayatı boyunca süre gelecek olan bir korkudur.

İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde pek çok kayıp ile karşılaşmak kuşkusuz ölüm korkusunu da daha görünür kılmaya başladı. Yaşanan kayıplar, hastalığa yakalanma ve kayıp yaşama endişeleri tüm dünyada en primer duyguları harekete geçirdi. Çocuklar bu süreçte nispeten yetişkinlere göre daha çok etkilenenler oldu. Çocuk zihni henüz bu kavramın ne olduğuna anlam vermeye çalışırken ölüm birçok çocuğun hayatının çok yakınına yerleşti. Kuşkusuz yetişkinler için de aynı ölçüde zorlayıcı bu olguyu çocuklara anlatma boyutunda daha da zor bir hal aldı.

Çocuklarla Ölümü Konuşmak İçin Onların Hangi Yaşta ve Bu Olguyu Nasıl Gördüklerini Anlamak Gerekecektir.

Çocuklar 4-5 yaşına kadar animistik, büyüsel ve egosentrik bir dönemdedir. Bu dönem gerekliliğinde her şey onlar içindir ve cansız-canlı ayrımı güdemezler, aklından geçenin gerçekleşeceğini düşünürler. Çocuk annesini ‘o kötü bir çocuk olduğu için’ kaybedeceğini düşünür. ‘Benim yüzümden’ suçluluğunun yoğun yaşandığı bu dönemde gelişen durumları kendisine atfedebilir. Çocuk öfkesi gereği anne ya da babasının ya da birinin hayatından yok olmasını düşlemleyebilir ancak normal şartlarda giden geri gelecektir. Ölümde giden geri gelmez. Çocuk geri gelmeyeni ‘gitti gelecek’ düşlemi ile beklemektedir çünkü gitmek ve gelmek somut bir eylemdir. Tıpkı oynanan saklambaç oyunu gibi, saklanan çocuğu birileri mutlaka bulacaktır ya da işe giden anne-babalar mutlaka geri gelecektir. Çocuk ‘yok olmasını’ istediği kişinin geri gelmediğini görmesi ile ‘benim yüzümden’ düşüncesine girecek ve yoğun suçluluk yaşaması olası olacaktır. Bu nedenle genellikle bu dönem çocuklarına ölüm kavramı anlatılırken giden kişinin artık geri gelmeyeceğini söylemek önemlidir. ‘o çok uzak bir yere gitti ve bir daha hiç gelmeyecek’

Bu yaş dönemi çocuklarda ölen kişinin toprağın altında olduğunu söylemek sarsıcı olabilir. Somut evrede çocuk toprağın altında olan kişinin üşüdüğünü, acıktığını ve tek başına kaldığını düşüneceğini için bu bilgi çocukların kaygı düzeyinin artmasına neden olabilir.

4-5 yaşındaki çocuklara bu kavram solan bir bitki ile, ölen bir hayvan ile de anlatılabilir. ‘Ayşe bak çiçek somluş, yani ölmüş. Canlılarda böyledir, doğarlar büyürler yaşarlar ve ölürler ve ölenleri artık göremeyiz.’ Ölümün hergangi bir şey ile ilişkilendirilmesi de pek uygun bulunmayan anlatım şeklidir: hastalandı, yaşlandı, annesini üzmüş, kızdırmış gibi. Genellikle yaşam süresinin bittiği de ölümü anlatmak için kullanılması uygun bir anlatımdır.’babannenin yaşam süresi bittiği için öldü ve bu sürenin ne zaman biteceğini kimse bilmez’ gibi.  Bu dönemde çocukların mezarlık, cenaze töreni ya da taziye ortamlarında bulunması konusunda birçok kaynak ve bilgi ayrılsa da 6 yaş öncesi dönemde bu ortamların çocuklar için uygun olmadığı görüşü yoğunluktadır. Anadolu topraklarında bazı ritüller çocukların yanında yapılmaya halen devam etmektedir. Yetişkinler neyi ne kadar biliyorsa çocuklara da bunları aktarmakta ve ‘melek oldu, cennete gitti’ gibi hem kendilerini hem de çocuğu rahatlatmaya çalışmaktadır.  Burada yine de önemli olan kaybı açıklayacak kişinin gerçeği yadsımaması ve çocuğa anlatırken onun yanında ve güvende olduğunu hissettirmesi ve çocukta gelişen tepkileri kapması gerekliliğidir.

6-10 yaşta çocuklar ölümün geri dönüşü olamayan bir şey olduğunu  yavaş yavaş anlamaya başlarlar. Kaybı anlamaya başlayabilir ancak kendi başlarına ve sevdiklerinin başına gelebilecek olmasından korkmaya devam edeceklerdir. Sadece yaşlıların, hastaların ve kötü insanların öleceğini düşünürler.

Ölüm ve Yas

Ölümden sonra bir yas dönemi ortaya çıkar. Yas döneminde ilk verilen tepki şok tepkisidir. Ani ve beklenmedik ölüm büyük bir şok tepkisine neden olabilir.  Ağır kayıplar terk edilme korkularını ve çaresizlik hislerinin yeniden doğmasına neden olabilir. Bu karmaşık duygular ile şok evresi de kaybı yaşayan kişilere göre değişkenlik gösterebilir. Herkesin kayba verdiği tepki farklılıklar barındırır, tıpkı parmak izleri gibi. Şok sürecinde ayrıca görünen  tepkisizlik, donma ve yok sayma durumları da yaşanabilir. Şok etkisinden sonraki dönemi öfke dönemi izler. Kaybı yaşayan kişi ölen kişinin yokluğu ile baş edemeyecek derece de öfkelenme, kendini suçlama ve ölümü inkar etme, kabullenememe sürecine girecektir. Son evre olan ise kayıp ile vedalaşma/kabullenme evresidir. Kişi kaybın ardından ölen kişi ile özdeşim evresine girecek ve onun gibi olan şeylerin kılığına bürünmek isteyebilecektir. Bu özdeşim evresi kayıp ile başa çıkma evresi de olabilir. En sevilen kravatı takmak, gidilen yerleri ziyaret etmek, onun gibi davranmak görünen özdeşim davranışlarına örnektir.

Çocuklar 9 yaşına kadar yas sürecini yetişkinler gibi yaşamazlar. 9 yaş ve sonrasında çocuklarda kayba verilen tepkilerin evresi yetişkinlerle hemen hemen aynı iken 9 yaş öncesi dönemdeki çocuklarda kayba karşı tepkiler üzüntü ve kaygı ile kendini gösterir.

Yas Sürecinde Çocuklarda Görülebilecek Davranışlar

Çocuklar yası anlamlandırmaya çalışırken oyunlar ile bunu göstermeyi seçebilir. Oyunlarında sıklıkla kaybettikleri kişinin geri gelmesini sağlayarak ya da onu toprağa gömerek veya bir yere saklayıp bularak süreci sağaltmaya çalışabilirler. Kimi zaman okul öncesi dönemdeki çocuklarda yas kaygı ile kendini göstereceği için anne-babadan ayrılmakta zorlanma, sıkıntı ile baş edememe ve ağlama, yoğun korkular ve öfke nöbetleri, yaşının alt dönemlerine ait davranışlar(gerileme), uyku sorunları, yeme bozuklukları, okula karşı isteksizlik, sosyalleşme de zorluklar, sevdiği şeylere karşı ani ve tepkisel isteksizlikler görülebilir.

Kimi zaman çocuklar anne-babanın yas dönemi ile de mücadele etmekte zorluklar yaşar. Bu sebeple anne ya da babasını yastan çıkarmak için yoğun bir öfke de ortaya çıkabilir. Çocuklar yetişkinsel düzeyde durumlara anlam vermekte zorlanır ancak yaşanan her anı içselleştirirler. Yoğun yasa giren bir kişiyi(örneğin annede ortaya çıkan depresyon ya da ruhsal zorlanmalar sonucu görünen olumsuz dinamikler) çocukların hayatta kalmaları adına kullanacakları başka davranış değişiklerine itecektir. Bu süreçte çocuğu gözlemlemek ve değişen davranışlarını takip edebilmek çocuklardaki yası da anlamaya ve onlara destek olmayı da kolaylaştıracaktır. Eğer anne ya da baba yoğun bir yas evresinde ise mutlaka diğer bir yetişkin tarafından çocuğa ‘güvendesin’ algısı oluşturulmalı, çocuk bu dönemde yok sayılmamalı, regresif(gerilemiş) davranışları için suçlanmamalı ve yetişkine destek olması beklenmemeli, duygularını bastırması engellenmelidir. Çocuklar bir yetişkine destek olabilecek sorumlulukta canlılar değildir.

Sevgili anne ve babalar, içinde bulunduğumuz Covid-19 sürecinde hemen hepimiz çok fazla kayba maruz kaldık. Gerek birebir kayıplar yaşandı gerekse basından fazlası ile kayıpları gördük, sosyal alanların ve maddi kayıpların yaşandığı süreçler gerçekleşti. Tüm dünya gibi hepimizin hayatta kalma endişesi ve kaygısı arttı ve pek çok bastırılan çaresizlikler ve korkularla yüşleşmek durumunda kaldık. Alışkın olduğumuz davranışlarımız değişmek zorunda kaldı, kızdık, öfkelendik ve bir anlam arayışına girdik. Bir şekilde anormal bir duruma normal tepkiler verdik. Gerek covid süreci gerekse de kayıplar hepimizin tekinsizlik ve güvensizlik algılarını tetikledi. Yetişkinler olarak bizler bu süreci elimizden gelen en iyi şekilde atlatmaya çalışsak da çocuklar bu sürece bizlerden daha çok olumsuzluklarla maruz kaldılar, sosyal alanlarını kaybettiler. Kaygı seviyeleri çok fazla yükseldi ve kimisi kontrol etmekte zorlanır oldu. Yaşanan bu küresel sürecin gerek beden gerek ruh sağlığı açısından yeterince iyi şekilde atlatabilmek için birbirimize olan yakınlığın önemini daha da kavradığımız bir yılın içindeyiz. Çocuklarınız ile olabildiğince yakın ve ilişkide kalabileceğiniz ve sağlıkla atlatabileceğiniz daha huzurlu ve mutlu günlere…

Psikolog Gonca Cihan


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu