Depresyon

Depresyon deyince akla gelen ilk durum kayıptır. Kişinin bir kaybı vardır. Bir ayrılık vardır. Bu kayıp bildiğimiz anlamda sevgiliden ayrılmak olabileceği gibi bir hobinin kaybı, bir durumun kaybı da olabilir. Genel olarak kişi, mutsuzluk, hayattan keyif alamamak, eylemsizlik, halsizlik, enerji yitimi, bedensel rahatsızlıklar, uyku sorunları, aşırı sinir ya da donukluk gibi durumlardan birkaçını deneyimlediğinde depresyonda olarak tanımlanır.

Sahte Depresyon Nedir?

Sahte depresyon mağduriyettir. Kişi, dur durak bilmeden sürekli ne kadar mağdur olduğundan yakınır ancak çözüm aramaya geldiğinde kaçar. Örneğin, sürekli işlerinin ne kadar kötü olduğundan, eşiyle hep sorun yaşadığından ya da anne babasının onu sevmediğinden yakınabilir. Ancak, ona çözüm önerildiğinde dinlemez, çeşitli bahanelerle kaçar. Destek almasını önerdiğinizde maddi olanaksızlardan ya da vakit bulamadığından şikayet edebilir. Kişinin bu mağduriyetten yan kazançları vardır; örneğin sürekli kendini acındırdığında etrafı tarafından görülüyordur ya da takdir ediliyordur. Burada kişi aslında depresyonda değildir, görülme ihtiyacını bu şekilde karşılıyordur. Sağlıklı olan asıl ihtiyacı fark edip onu terapide çalışmaktır.

DEPRESYONUN TEMELİNDEKİ KÖTÜ DUYGULAR:

Kayıp

Kayıp dediğimizde aklımıza ilk gelen ölüm olsa da sevilen ve anlam yüklenen her nesnenin kaybı kişiyi depresyona sokabilir. İşten ayrılmak ya da yurt dışına taşınıp memleketinden ayrı kalmak olabileceği gibi sevgiliden ayrılmak ya da annenin sana küsmesi de olabilir. Örneğin, kişi annesiyle kavga eder ve annesi onu üç dört gün aramaz sormaz. Küser. Burada da kayıp duygusu vardır. Barıştığında ya da kaybedilen nesne geri geldiğinde geçer. Ancak bazen ise kaybedilen nesne geri gelse de depresyondan çıkamaz kişi.

Yetersizlik Duygusu

Bazen kaybedilen kişi veya nesne geri gelir ancak kişi yine de mutlu olamaz. Burada kişi, kaybettiği nesne veya kişi için yetersiz ve güçsüz olduğuna dair bir duyguya sahip olur. Yeterli ve güçlü olabilseydi başta zaten kaybetmezdi. Örneğin, yeterince iyi, çekici olsaydı sevdiği ilk başta ayrılmazdı zaten. Ya da yeterince becerikli olsaydı işten çıkarılmazdı, gibi. Onun için değerli olan nesneyi elinde tutacak yetisinin olmadığını görür.

Kendilik Aktivasyonu: Ayrışma Problemi

İlk kaybı doğumla yaşar insan. Doğduğunda anne karnının rahatlığını kaybetmiş olur. Aynı zamanda dünyaya gelmiş olur. İkili duygular yaşar bebek. Doğduktan birkaç ay sonra kendi bedeni ile ötekinin bedenini ayırt etmeye başlar. Bir şeyleri tutar ve bırakma eylemini kaybeder; bırakır ve tutma eylemini kaybeder. Bir şeyi tercih eder ve iyi hisseder aynı zamanda tercih etmediğini kaybetmiş olur ve kötü hisseder. Aynı anda ambivalans duygular hisseder. Bu kişiyi depresyona sokar.

Çocuk ayaklanmaya başladıkça dünyayı keşfe çıkmaya başlar. Yavaş yavaş anneden ayrışma girişimlerinde bulunur. Zaman zaman uzaklaşır, tek başına bir şeylerle oynar, keşfe çıkar, bu keşif duygusu hem çok heyecan vericidir hem de kaygı vericidir. Bu sebeple arada durup dönüp dönüp anneye bakar veya yanına dönmek ister. Biraz olumlu duygu aldıktan sonra tekrar keşfe devam etmek ister. Bu ortalama 1-1.5 yaş civarına denk düşer. Bu dönüşlerde, anne şefkatli ve rahatlatıcıysa çocuk girişimlerine mutlu mesut devam eder. Bazen anneler küser, kızar, korkutur ya da kaygı yükler. Burada da çocuk ikili duygular hisseder ve çocuğun girişimciliği sekteye uğrar; merak duygusu yerini kaygı ve korkuya bırakır. Bu çocuklar, yetişkinlikte yeni bir girişimde bulunurken bu yeni bir sevgili, ev, iş ya da hobi olsun fark etmeksizin, ikili duygular yaşar ve depresyona girer. Pek çok insan vardır terfi alır ama mutlu olamaz depresyona girer.

Başarısızlık Duygusu: Toplumda bir yer edinememe

Başarı toplum içinde var olmak için temel bir duygudur. Evin içinde anne baba ortalama bir anne babaysa yani ortalama bir şekilde sağlıklıysa çocuğu kabul ederler ancak toplum öyle değildir. Örneğin, komşular kişiyi umursamayabilir ancak bir başarısı varsa, kendini geliştirmişse, bir yere gelmişse önemserler. Bu sebeple başarısızlık duygusu kişinin pek çok negatif duygusunu tetikler.

Kişinin küçükken başarısız olduğu ve aşağılandığı, dışlandığı anıları vardır ve yetişkinlikte başarısız olduğu zamanlarda bu anılar tetiklenir ve depresyona sokabilir.

Ödipal Sorunlar

3-4 yaşlarından itibaren çocuklar karşı cins ebeveyn ile aşk yaşamaya başlarlar. Bu aşk bizim bildiğimiz anlamda değil çocukça bir aşktır. Örneğin kız çocuk ve babası bir miktar flörtleşir; erkek çocukla annesi bir miktar. Toplum arasında bu ‘’kız babaya, erkek anaya düşkün olur’’ sözüyle tarif edilir. Erkek çocuk fantazisindeki bu aşktan dolayı babası tarafından cezalandırılacağına inanır, korku duyar. Benzer cezalandırma kız çocuk için anneden gelecektir. Dolayısıyla bu dönem hem arzunun hem korkunun yoğun olduğu bir dönemdir. Normal gelişimde çocuğun karşı cinsle flört ihtiyacı ne kadarsa ebeveynin o kadar yapması ve terörize etmeden sınır koyması gerekir. Örneğin, çocuk ben büyüyünce annemle evleneceğim dediğinde, babanın yumuşak bir şekilde, ‘’annen benim karım, sen büyüdüğünde kendi karını seçebilirsin.’’ Şeklinde sınır koyması beklenir. Ancak bazen anne babalar bunu başaramaz. Örneğin; çocukla birlikte uyumak ister ya da sürekli ‘’aşkım, erkeğim’’ diye hitap ederler. Bazı babalar sevgililer gününde kızlarına da hediye getirir. Karı koca birlikte uyur ve bu kelimeler sevgiliye söylenir. Bunlar çocuğun zihnini karıştırır. Çift duygular yaşamasına sebep olur. Bu dönemde yaşanan çatışmalar bilinçdışında kaydolur ve kişi yetişkin olsa bile anne veya babasına benzer kişileri hayatına çeker.

Erkek çocuk yetişkin olduğunda bilinçdışı bir şekilde annesine benzeyen biriyle sevgili olur ya da evlenir. Karısıyla yaşadığı cinsel birliktelikte çocuksu fantaziler tetiklenir ve sanki günah işliyormuş hissine kapılır, depresyona girer. Ya da yine benzer korkular tetiklenir ve babası gelip onu cezalandıracakmış gibi hisseder ve depresyona girer. Çünkü ödipal dönemde sağlıklı sonlanmayan çatışmalar yetişkin yaşamında tetiklenir. Benzer şey kadınlarda da olur. Bazen kadınlarda doğum sonrasında olur. Bilinçdışı seçtiği erkek, baba figürüne benzerse, onunla yaşanan birliktelikte suçlu hisseder, bu birliktelikten çocuk olursa daha da suçlu hisseder. Bu da kadını doğum sonrası depresyona sokar.  Bazı kadınlar doğumdan sonra çocuğu reddetmek ister, ilk zamanlar kucağına bile almaz. Bunun altındaki bilinçdışı sebep de aynıdır, bilinçdışı yeni doğan ı bu yasak ilişkinin sonucu olarak algılar ve ortadan kaldırmak ister. İster ki, anne gelir ve bunu fark ederse cezalandırmasın.  Burada olan bilinçdışı 3-7 yaş civarı yaşanan ödipal sorunları tekrar etmesidir. Bu da kişiyi depresyona sokar. 

Kollektif Bilinç

Kişinin içinde bulunduğu kültürün, aile sisteminin, gelenek ve göreneklerin duyguları kişiyi etkiler. Örneğin, o kültürde zengin olmak kötü bir şeydir ancak fakir olmak, küçük emrah olmak iyi bir şeydir. Bilinçdışında bu bilgiyle büyüyen kişi, yetişkin yaşamında zengin olduğunda kendini çok kötü hisseder, depresyona girer. Çünkü kolektif bilinç o çocuğa işlenir. Büyüdüğü yerde herkes mağdur, hayattan sille yemişken onun zengin başarılı ve mutlu olması kabul gören bir şey değildir ve bu kişide karışıklık yaratır, depresyona sokar.

Çözüm?

Psikodinamik yönelimli terapilerle kişinin bugün yaşadığı depresyona sebep olan duygular tek tek keşfedilir, bu duyguların çocukluk bağlantıları bulunup yeniden işlenir.  Terapide hedef kişinin derinleşmesidir.  Derinleştikçe, çocukluk döneminde bastırılan ancak hastalanmasına sebep olan çatışmaları çözmesini sağlar. 

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu