Aile İçinde İletişememek ve Çözümleri

Aile içinde çatışmadan ilişki kurabilmenin yolu sağlıklı iletişim kurmaktan geçer. İletişim, bir mesajın bir göndericiden alıcıya iletilme sürecidir. İletişimin sağlıklı olması için hem göndericinin hem alıcının ruhsal olarak sağlıklı olması gerekir. Gönderici sağlıklı, öteki problemliyse mesaj ruhsal problemle orantılı olarak çarpıtılarak algılanacaktır. Böyle bir durumda sağlıklı bir iletişimden söz edilemez.

Kendine dair olumlu duygular beslemek sağlıklı iletişimin ilk kuralıdır.

Sağlıklı iletişim kurabilmek için kişinin önce kendini sevmesi gerekir. Kendini sevmeyen kendini değersiz gören biri için eş, çocuk ya da anne baba, diğerlerinin bir anlamı yoktur. Ancak kendine değer veren, içsel olarak mutlu olan biri için diğer insanların bir anlamı vardır. Kişi ancak o zaman ötekilerini önemseyebilir. Çünkü kişi kendiyle nasıl ilişki kuruyorsa başta aile üyeleri olmak üzere diğer insanlarla da öyle ilişki kurar.

Bazen kişi, bütünleşmiş bir benlik algısı oluşturamadığı için kendi değerini başkalarının ona olan tutumuyla belirler. Biri ona iyi davrandığında çok iyi ve sevilen, değerli hissederken kötü davrandığında değersiz, kötü biri gibi algılar. Bu, büyük bir iletişim engelidir. Çünkü bir insan tamamen kötü ya da tamamen iyi olamaz. İkisinin birleşimidir. Ancak bazen kişi kendini bir bütün olarak algılayamaz. Ya iyidir ya kötü. Bunu da öteki kişi o an hangi duyguyla ona bakıyorsa ona göre belirler.

Örneğin, kötü bir gün geçiren partneri eve yüzü çok asık gelir ve soğuk konuşur. Bu durum karşısında kişi şöyle hissedebilir: ‘’Beni gördüğüne sevinmedi, benimle vakit geçirmekten hoşlanmıyor. Beni değersiz biriyim. Sevilmeye layık değilim.’’ Partneri genel olarak ona değer verse bile sadece bu olaydan dolayı kendini kötü uçta algılayabilir. Ya da tam tersi, partneri çok keyifli ve mutludur, dolayısıyla pozitif bakıyorsa kişi aşırı değerli hisseder, hemen iyi tarafa geçer. İki durumda da kişi kendi içsel değerlilik duygusuna göre değil, kendisini partnerinin duygusuna göre algılar. Bu, patolojik birşeydir. Kişinin kendisini iyi ve kötü yönleriyle birer bütün olarak algılaması beş yaşına kadar gelişmesi gereken bir yetidir. 0-6 yaş sorunlu geçerse, kişi ne yazık ki bu bütünleşmeyi gerçekleştiremez.

Aile içinde olumsuz duyguların birbirine aktarılması iletişim önünde büyük engeldir.

Olumsuz duygu aktarımı, iletişim kurarken bilgi vermek ya da sorun çözmek yerine, kişinin bilinçdışı olumsuz duygularını karşı tarafa hissettirerek rahatlamaya çalışması anlamına gelir. Bu davranışlar açıkça sözel olarak yapıldığı gibi ses tonuyla, mimikle ya da vücut diliyle de yapılabilir.

Kişinin olumsuz duygusunu aktarması için bir alıcıya ihtiyacı vardır. Biri anahtar varsa bir de kilit olmalıdır. Olumsuz duygu atan, o duyguyu alacak biri yoksa bir süre sonra negatif duygu aktarmaktan vazgeçer ve ötekine yüklemek istediği duygularla baş başa kalır.

Alaycı konuşmak, dalga geçmek, laf sokmak veya aşağılamak şaka adı altında karşı tarafa kötü hissettirmek için yapılan bilinçdışı davranışlardır. Karşı tarafta kusurluluk, değersizlik, saldırıya uğramışlık hissi uyandırır.

Olumsuz duyguları aktarmanın bir başka yolu ise karşıdakini işgal etmektir. İşgal, kişinin karşısındakinin ihtiyacını görmeden tamamen kendi ihtiyacını gidermek için ötekini zorlaması, diğer bir ifadeyle ötekinin hayatını esir alması demektir. Örneğin, partnerlerden biri yalnız kalmak istiyor, öteki ise yakınlık kurmak istiyor. Yakınlık kurmak isteyen partner, trip atarak ya da eleştirerek, saldırganca veya sevecen bir tavırla partnerini yakınlık kurmaya zorladığında karşısındakini işgal etmiş olur. Eşini, kendi yalnız kalıyor diye arkadaşlarıyla maça göndermeyen bir kadın; ya da eşinin giyim kuşamına karışan bir erkek… İkisi de ötekinin yaşam alanını kısıtlıyor, benliğini işgal ediyor demektir. Benzer mekanizma çocukla olan ilişki için de geçerlidir. Anne ve babanın çocuğun ihtiyaçlarını görmezden gelerek kendi ihtiyaçlarını ona dayatmaları, bir işgaldir. İşgale uğrayan kişilerde, boğulma, sıkılma, görülmeme, yutulma, yok olma, çaresizlik gibi olumsuz duygular uyanır. Bu kişiler, ilişkiyi fiziksel olarak bitiremese de duygusal olarak bitirir. Aile bireyleri evi otel gibi kullanmaya başlar; aynı evin içinde yaşayan yabancılara dönüşürler.

Bazen kişi, aile üyelerini ya da arkadaşlarını benliğinin birer parçası gibi algılar. Diğerleri ona katılmadığında ya da aynı olayda farklı bir şey hissettiğinde değersizlik, hatalı olmak gibi pek çok kötü duygu hisseder ve hemen insanların duygusunu kendi duygusuna çekmeye çalışır. Diğerlerinin duygu ve düşüncesini değiştirmeye çalışmak, onları dolaylı ya da dolaysız bir şekilde ikna etmeye çalışmak ilişkileri önemli ölçüde bozan bir problemdir. Sağlıklı olan, herkesin kendi duygusunda kalması ve bu şekilde ilişi kurmasıdır.

Bugün, geçmişten bağımsız değildir. Kişinin bugün yaşadığı olumlu ya da olumsuz deneyimler, çocukluk döneminde ilk bakım verenleriyle kurduğu ilişkiden beslenir.

Ben ve dünya algısı 0-6 yaş aralığında gelişir. Bebek doğduktan sonraki ilk 1 aylık dönemden itibaren zihni boş bir kamera gibidir. Etrafında olup biten her şeyi duygusal tonuyla birlikte kaydetmeye başlar. Başta annesi olmak üzere tüm aile bireylerinin olumlu ve olumsuz duygularını alır. Duygunun kime ait olduğunu fark etmez. Yaşı ilerledikçe, iyi ve kötü duyguları ayırır. Aynı kişi iyi ve kötü duygu verdiğinde onu tek bir kişi olarak değil, iyi ve kötü duygular veren iki ayrı kişi olarak algılar. Kendini de iyi ben ve kötü ben olarak ikiye bölerek algılar. Çevreden aldığı iyi duygular arttıkça 5 yaş civarı bu bölmeyi ortadan kaldırır ve iyi ve kötü yanları olan bütünleşmiş bir ben; iyi ve kötü yanları olan bütünleşmiş bir öteki algısı oluşur. Yine 5 yaş civarı kendi sınırları ve ötekilerin sınırları olduğunu kavramaya başlar. İnsanların ondan farklı düşünebildiğini algılamaya başlar. Ancak bu yetiler, ilk bakım verenle olan ilişkiye göre şekillenir. Bakım verenlerin böyle problemleri varsa, bunu çocuğa aktarır. Ve bu problemler nesilden nesile aktarılır. 

Ne yazık ki herkes bu dönemi sağlıklı geçirmez. Bunun sonucu olarak, aile içinde ve yakın ilişkilerde kişi sorunlar yaşamaktadır. Ruhsal olarak olgunlaşmamış biri, yetişkin olsa bile çocuk olarak kalır. 

Çözüme giden ilk yol yapılan iletişim hatalarını fark etmektir. Güvendiği insanlardan kendisini eleştirmesini isteyebilir. İlişki kurarken iyi ve kötü gelen yönlerini sorabilir. Dışardan birinin yorumu göz açıcıdır. Kişiyi kendiyle tanıştırır. 

Sağlıklı ilişki kurmanın en önemli yolu ise, Olumsuz duygu yüklememektir. Bunun için kişinin yüklemek istediği olumsuz duyguları fark edip, üzerinde çalışması gerekmektedir. Olumsuz duygu yüklemeden iletişim kurdukça ilişkilerinin derinliği, kalitesi ve verimliliği artar. Kurduğu ilişkiden keyif alır, bir şeyler öğrenir ve öğretir. 

Kişi, fark ettikçe kendini durdurabiliyor, azaltabiliyor ve değiştirebiliyorsa psikoterapi desteği olmadan da ilişkilerini sürdürebilir. Ancak, bu problemler çok yoğunsa, tek başına çözemez ve başta aile içindeki ilişkileri olmak üzere iş yaşamında ve sosyal yaşamda da işlevselliği bozulmaya başlar.

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu