KOŞULSUZ KABUL GÖRMEK
Çocukla ilişki kurarken en önemli şey, onu olduğu gibi kabul etmektir. Çocuk, duygularının kabul edildiği bir ortamda yaşadıkça yavaş yavaş duygularını düzenlemeyi, yatıştırmayı öğrenir ve daha sağlıklı davranmaya başlar.
AKTİF DİNLEMEK
Aktif dinlemek, sadece dinlemek değildir. Aktif dinleyen anne baba pasif değildir. İlişki kurarken hiç konuşmamak, yalnızca dinlemek ya da her söylediğine katılmak değildir. Aktif dinlemek, göz teması kurmak, zaman zaman hımmlamak ve çocuğu doğru anladığına dair geri bildirimler vermektir. Bu iletişimi canlı tutar, çocuğun kendini açmasını teşvik eder.
Aksi durumda çocuk dinlenmediğini fark eder ve anne babanın ilgisini almak için her dediklerine tamam diyebilir, ya da anne baba neye ilgi gösteriyorsa sürekli onu yapabilir. Bu, iyi bir şey değildir, çocuğun sahte bir kimlik inşa etmesine sebep olur. Durum uzarsa, çocukta savunma gelişir ve ne denirse tersini yapmaya başlar.
Yemek yaparken bir yandan çocuğun anlattıklarını dinliyormuş gibi yapmanın çocuğa faydadan çok zararı vardır. Anne ya da baba, o an kendi işleriyle ilgilenirken –mış gibi yapmaları, çocukla temas kurmadan ne derse hımmalamaları iyi bir şey değildir.
Anne babalar her istediğinde çocukla ilgilenemeyebilirler, normal bir şeydir. Gerçek hayatta sınırlar vardır, onların da ihtiyaçları ve sorumlulukları vardır. Anne ve baba o an müsait değilse, çocuğu geçiştirmemeli ve müsait olacağı zamanı söyleyip, söz verdiği zamanda çocukla iletişim kurmalıdır.
EMPATİ VE ÇOCUĞUN DUYGULARINI AYNALAMAK
Çoğu anne baba, empatiyi çocuğun her duygusuna eşlik etmek ve çocukla bir olup aynı duyguyu hissetmek olarak algılar. Aslında empati, anne babanın kendisini çocuğun yerine koyabilmesi ve onun duygusu ile olaya bakabilmesidir. Aslında empati, çocukla aynı duyguyu hissedip aynı derece üzülmek değil, çocuğun duygusunu görebilmek ve bunu ifade edebilmek anlamına gelir.
Örneğin, arkadaşı oyuncağını almış, çocuk ağlıyor. Burada ‘’ama sen büyüksün ağlama ver kardeş de oynasın, paylaşmak güzeldir vb.’’ demek yerine ”oyuncağını almış ve sen çok üzülmüşsün’’, demek daha doğru bir yaklaşımdır.
Ya da arkadaşı ona vurmuş ”sen büyüklük yap ona vurma, öğretmenine söyle hemen’’ demek yerine ”o sana vurunca çaresiz hissetmişsin’’ demek daha empatik bir yaklaşımdır. O, ”bir daha bana vurduğunda napayım?’’ derse ya da anne babadan koruma beklerse, korumak iyidir. Önce duygusunu konuşup sonra anne babadan beklentisini de sorabilir anne babalar…
”Olur böyle şeyler, herkesin başına geliyor’’, ”Üzülme geçer’’, ”O da bir şey mi, abartıyorsun’’ gibi cümleler çocuğun duygusunu yok saymaktır.
Kötü bir gün geçirdiğinizde, birer yetişkin olarak partnerinizden ya da arkadaşlarınızdan duymak istediğiniz cümleler nedir? Böyle bir durumda ‘’Üzülme, geçer. Herkesin başına geliyor, hayat devam ediyor.’’ Gibi cümleler duyduğunuzda iç dünyanızda o an neler oluyor?
BİREY OLMASINA İZİN VERMEK
Pek çok aile, çocuğu üzerinde daha çocuk doğmadan onun hakkında planlar yapmaya başlar, beklentileri oluşur. Çocuğa biçilen rol daha çocuk doğmadan çok önce, çocuk yapma fikri anne babasının zihnine düştüğü andan itibaren bellidir. Çocuğum ilerde şu olsun bu olsunlar… Anne babanın proje konusudur.
“Yaşlanınca bana baksın, güvencedir.” “Kardeşine destek olur.” Bu düşünceler çocuğa yaşamda yüklenen misyonlardır ve çocuğun gerçeğiyle örtüşmeyebilir.
Ve bu, çoğu zaman çocuk büyümeye başladığında yani anne babadan ayrışmak istediğinde açıkça ortaya çıkar. Bu dönem kendini 1,5 yaş civarı belli eder. Artık çocuk ayaklanmıştır ve anneye bağımlılığı bir nebze azalır. Keşif duygusu artar, yürümek, oturup kalkmak gibi pek çok şeye artık kendi karar verebilir. Çocuğun benliğine ait istek ve duyguları ailenin yüklediği misyondan çok farklı olabilir. Farklı olması normaldir. Çünkü çocuk ailenin bir uzantısı değildir. Ayrı bir insandır.
Bunun ardındaki mekanizma, anne babanın çocuğu onların birer uzantısı gibi görmeleridir. Bu uzantı parça, anne babanın yapamadıklarını, eksik kaldığı ne varsa tamamlamakla görevlidir. Örneğin, kendini başarısız algılayan bir baba, çocuğun başarılı olup olmamasına aşırı odaklıdır. Belki çocuğun içsel ihtiyacı, bazen bazı şeyleri başarmak, bazı şeylerde başarısız olmak yani ortalama bir hayat sürmektir. Baba, çocuğu benliğinin bir parçası olarak algılarsa çocuğa bu hakkı vermez. Çocuğunun ihtiyacı ve arzusu olmadığı halde sürekli piyano dersleri aldıran bir annenin, belki de kendi içsel ihtiyacı piyano öğrenmektir ve yine içsel bir sebepten kendisi bu arzusunu gerçekleştiremiyor ve bu görevi çocuğa yüklüyordur.
Anne baba bu davranışları çoğu zaman bilinçli yapmaz. Herkes gördüğü sistemi devam ettirir. Bilinçdışımız böyle çalışır. Deneyimlediğini sonraki nesle aktarır. Burada yapılacak en sağlıklı davranış, anne ve babanın bunu fark etmesi, ayrışma çalışmaları yapması ve içsel ihtiyaçlarını giderecek yollar bulmasıdır. Bu aşama çoğu zaman zordur. Profesyonel destek alması fayda sağlar.
Anne babalar çocuğun ayrışmasını ketlediklerini nasıl anlar?
Çocuğun ondan ayrı bir birey olarak yetişmesini engellemek için onu ketleyici davranışlarda bulunabilirler. Bunun en başında çocuğun yaşam alanını daraltabilirler ve sonucunda çocuk çok fazla uzaklaşamaz. Dizlerinin dibinde olur. Peki, fark etmeden bunu nasıl yaparlar?
Koşullu sevgi vererek
Çocuk, anne babanın hoşuna giden bir şey yaptığında çok sevilir, normal zamanda görülmeyebilir. Örneğin, annenin istediği bir yemeği yediğinde övülür, sevilir, aslanım, prensesim denir, aferinler gelir. Ancak kendi ihtiyacına göre bir şey yaptığında sıradan hatta bazen kötü davranılır.
Terk ederek
Anne babanın hoşuna gitmeyen bir şey yaptığında anne baba fiziki olarak veya duygusal olarak yalnız bırakır, ihtiyaç duyduğunda temas kurmaz.
Çocuk, ideal çocuk olmadığında anne baba sevgi göstermeyi, onunla ilgilenmeyi veya konuşmayı keserler. Yokmuş gibi davranırlar.
‘’O zaman senin annen olmam’’ ‘’Seni komşuya veririm’’ ‘’Dediğimi yapmazsan yardım etmem’’ gibi cümleler tanıdık geliyor mu?
Değersizlik duygusu yükleyerek
Çocuk, kendi arzusuyla bir şey yaptığında hem yaptığı şey hem kendisi küçümsenir, bakışla ya da ses tonuyla. Bazen de açıkça söylenir; ‘’sen yapamazsın, beceremezsin.’’ ‘’Ben sana demiştim’’ demek, ‘’sen bilmiyorsun, ben biliyorum’’ demektir. ‘’Küçükler karışmaz.’’ Çocuğa, onun yetersiz, değersiz olduğu mesajını verir.
Korku duygusu yükleyerek
Keşif duygusunu yok eden korkutulmak, tehlikede olduğu mesajını vermektir. Çocuk, ayrışma bireyleşme döneminde, yavaş yavaş dünyaya açılarak keşif yolculuğuna başlar. Mimikler ve tensel temas duygu geçişini sağlamaktadır. Tehdit ya d korkutma sözel olarak olmasa da bakım verenler, başına bir şey gelecek endişesiyle çocuğa bakar ya da dokunursa çocuk bu kaygıyı yüklenir ve girişimcilik ve merak duygusunu bastırır.
Şiddet göstererek
Bazen de çocuk kendi duygusuna göre hareket ettiğinde sözel ya da fiziksel şiddete maruz kalabilir. Bağırma, hakaret ya da tehdit etmek çocuğu terörize etmek demektir. Genelde de çocuklar böyle durumlarda dona kalırlar.
Çoğu anne baba bunları fark etmeden yapar, nadiren de farkındadır ama çözümü bilmiyordur.
Çocuğa Verilmesi Gereken 4 Temel Mesaj
1- Sana önem veriyorum. Başarın veya başarısızlığınla ilgilenmiyorum.
2- Senin ayrı bir insan olduğunu görüyorum, duygularına ve düşüncelerine saygı duyuyorum.
3- Alabileceğin sorumlulukları vermek istiyorum.
4- İzin verdiğin kadar seninle iletişim kurmak istiyorum.
Anne ve baba olarak bu mesajları vermekte zorlandığınızı fark ediyor ve yine de tutumunuzu ve duygularınızı değiştiremiyorsanız, bu noktada profesyonel bir destek almak yardımcı olabilir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.