Omurgalıların ağız boşluğu ve gastrointestinal sistemi, genellikle mikrobiyota olarak adlandırılan çok sayıda mikroorganizma tarafından kolonize edilir. Mikroplar, memeli konakçılarını doğumdan hemen sonra kolonize ederler.Bağırsak mikrobiyotası, konakçı bağışıklık sistemi ve metabolizması ile sürekli etkileşim halinde olan dinamik ve simbiyotik bir ekosistemdir. Bu genel profil sabit kalsa da, bağırsak mikrobiyotası cins düzeyinde ve ötesinde dağılımda hem zamansal hem de mekansal farklılıklar gösterir. Özofagustan rektuma distal olarak geçerken, özofagus ve midede gram içerik başına 101’den kolon ve distal bağırsakta gram içerik başına 1012’ye kadar değişen çeşitlilik ve bakteri sayısında belirgin bir fark olacaktır.
Çeşitli çevresel faktörler, bağırsak mikrobiyal dengesizliğine (disbiyozis) neden olabilir ve bu da insan sağlığını ve hastalığını etkileyebilir. Mikroplar doğumdan hemen sonra yenidoğan bağırsağını kolonize etseler de, mikrobiyal kolonizasyon gelişmeye devam eder ve 2-3 yaşlarında tipik bir yetişkin benzeri bağırsak mikrobiyotası oluşana kadar türlerin zenginliği değişiklik gösterir. Normal bağırsak mikrobiyotasının şekillenmesinde çeşitli faktörler rol oynar. Bunlar:
-
Gebelik yaşı ve doğum şekli (vajinal veya sezaryen);
-
Bebeklik (anne sütü veya formül mamalar) ve yetişkinlik (vegan veya et bazlı) sırasında diyet; ve
-
Çevreden veya bağırsak ortak topluluğundan türetilen antibiyotik veya antibiyotik benzeri moleküllerin kullanımıdır.
Probiyotikler Ve Taşıması Gereken Özellikler
Probiyotikler, “yeterli miktarda uygulandığında konakçıya sağlık yararı sağlayan canlı mikroorganizmalar” olarak tanımlanmaktadır.
Probiyotikler tanım gereği canlıdır ve konakçıya verildikleri sırada etkili miktarda canlı bakteriye sahip olmaları gerekir, ancak probiyotik preparatların çoğu, özellikle raf ömrünün sonunda, potansiyel olarak çok sayıda ölü ve yaralı mikroorganizmayı da içerecektir (Salminen ve ark., 2021).
Genel olarak, probiyotiklerin bağırsak gibi hedef organı kolonize etmesi gerekli değildir. Bununla beraber, belirli bir seviyede canlı olan bakteri, yerel bağırsak metabolizmalarını, fizyolojisini ve ekolojisini etkileyebilecekleri bağırsağa ulaşmakla yükümlüdür.
Probiyotiklerle İlgili Yapılan Bazı Çalışmalar
Bu alanda yapılan bir çalışma “sağlıklı yetişkinlerde” probiyotik tüketiminin sağlık üzerindeki etkilerine ilişkin mevcut literatürü gözden geçirdi. Bu incelemeye 45 çalışma dahil edildi. Sonuçlar, sağlıklı yetişkinlerde probiyotik takviyesinin, takviyeye özgü bakterilerin bağırsak mikrobiyota konsantrasyonunda geçici iyileşmeye yol açabileceğini göstermektedir. Kanıtlar ayrıca probiyotiklerin bağışıklık sistemi yanıtlarını, dışkı tutarlılığını, bağırsak hareketini ve vajinal laktobasil konsantrasyonunu iyileştirmedeki rolünü desteklemektedir. Kan lipit profilini iyileştirmek için probiyotiklerin rolünü destekleyen yeterli kanıt yoktur. Probiyotik tüketimi, sağlıklı yetişkinlerde bağışıklık, gastrointestinal ve kadın üreme sağlığı sistemlerinde iyileşebilir. Ancak bu inceleme, probiyotiklerin bağırsak mikrobiyotasında kalıcı değişikliklere neden olma yeteneğini destekleyemedi.
Bağırsak mikrobiyotasının probiyotik uygulaması yoluyla manipüle edilmesi, alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığının (NAYKH) tedavisi için potansiyel bir strateji olarak önerilmiştir. Bu nedenle, NAFLD’li tip 2 diyabetik hastalarda probiyotiklerin omega-3 ile plaseboya karşı birlikte uygulanmasının etkinliğini değerlendirmek için çift kör, tek merkezli, randomize, plasebo kontrollü bir çalışma (RKÇ) gerçekleştirilmiştir.Toplam 48 hasta dahil edilme kriterlerini karşıladı. NAYKH’li hastalara 8 hafta boyunca günde bir kez omega-3 yağ asitleri ile canlı çok sulu bir probiyotik karışımın birlikte uygulanması karaciğer yağını azaltabilir, serum lipitlerini, metabolik profili iyileştirebilir ve kronik sistemik inflamatuar durumu azaltabilir.
Amacı, kanıtlanmış veya varsayılan akut enfeksiyöz diyarede probiyotiklerin etkilerini değerlendirmek olan bir başka çalışmaya ise toplam 12.127 katılımcı ile 82 çalışmayı dahil edildi. Bu çalışmalar 11.526 çocuğu (yaş <18) ve 412 yetişkini (üç çalışma 189 yetişkin ve çocuğu dahil etti, ancak her yaş grubundaki sayıları belirtmedi) içeriyordu.Probiyotiklere hiçbir ciddi yan etki atfedilmedi. Probiyotik ve kontrol grupları arasında ≥ 14 gün süren ishali olan kişi sayısında veya toplum çalışmalarında hastaneye yatış riskinde fark saptanmadı.
Amacı, her yaştan egzamalı hastayı tedavi etmek için probiyotiklerin etkilerini değerlendirmek olan bir çalışmada 2599 randomize katılımcıyı içeren 39 randomize kontrollü araştırma dahil edilmiştir. Hafif ila şiddetli egzaması olan, yaşamın ilk yılından 55 yaşına kadar (yetişkinleri değerlendiren sadece altı çalışma) her iki cinsiyetten katılımcılar dahil edildi. Kanıtlar, hiçbir probiyotikle karşılaştırıldığında, şu anda mevcut probiyotik suşların hasta tarafından derecelendirilen egzama semptomlarını iyileştirmede muhtemelen çok az fark yarattığını veya hiç fark etmediğini göstermektedir. Bu nedenle egzamanın tedavisinde probiyotiklerin kullanımı şu anda kanıta dayalı değildir.
Bir başka araştırma ise, Parkinson hastalığı (PD) olan bireylerde probiyotik takviyesinin hareket ve metabolik parametreler üzerindeki etkilerini değerlendirmek için yapıldı. Çalışma, PD’li 60 kişide yapılan randomize, çift kör, plasebo kontrollü bir klinik çalışmadır. Bireyler, 12 hafta süren 8 x109 CFU/gün probiyotik veya plasebo (her grupta n = 30) almak üzere rastgele iki gruba ayrıldı. Hareket Bozuklukları Derneği-Birleşik Parkinson Hastalığı Derecelendirme Ölçeği (MDS-UPDRS) müdahale öncesi ve sonrasında kaydedildi. Sonuç olarak, Parkinson hastalarının 12 haftalık probiyotik tüketiminin MDS-UPDRS ve birkaç metabolik profil üzerinde yararlı etkileri olduğunu kanıtladı.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.