Dünya genelinde yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye, insanların, günlük hayatta en çok öfke duygusunu gösterdiği ikinci ülke imiş (1. Lübnan). Araştırmanın doğruluk derecesi hakkında, bir fikrim olmasa da, günlük hayatta gözlemlerim bu bilgiyi doğrular niteliktedir, maalesef. Yukarıdaki paylaşımı görünce, bende öfke duygusu üzerine, acizane bir yazı kaleme almak istedim.
Öncelikle belirteyim ki öfke duygusu, canlıların sınırlarını korumaya sağlayan, son derece işlevsel, olmazsa olmaz bir duygudur. Canlıların kendi yada önem verdikleri durumlar konusunda bir sınır ihlali bir saldırı olduğunda, öfke duygusu ortaya çıkar ve canlı haklarınızı savunur, kendini ve önem verdiklerini korumaya çalışır. Örneğin, bize ya da eşyamıza, çocuğumuza bir saldırı olduğunda öfke duygusu son derece işlevseldir. Böyle bir durumda, öfke duygusu, gerek kavga gerekse tartışma ile olsun bizlerin haklarını korumaya çalışır.
Peki, öfke neden zararlıdır. Öfke duygusu, işlevselliğini yitirip, ilişkilerde bozucu etkiye dönüp, ne zaman hangi durumlarda bizi zora sokar. Bu durum, genelde iki şekilde gözükür; Maladaptif(uyumsuz olan) Duygu olarak öfke: Çoğu zaman, ifade edilmeyen, “içimize attığımız” diye tanımladığımız öfke duygusu, zamanla birikir ve kendimizi güçlü gördüğümüz bir anda, tetiklenmelerinde etkisiyle, yıkıcı şekilde ortaya çıkar. Örneğin, aile büyüklerinden, öğretmenlerden gelen şiddet ve eleştiriler, (onlara karşılık vermediğimizi düşünün) çoğu zaman eşimize ve çocuğumuza öfke patlaması olarak ortaya çıkar. Aynı zamanda belirtelim ki, bu öfke çoğu zaman kısa sürelidir, “saman alevi gibi hemen söner” diye tabir edilir. Çabuk şekilde sönse de bu öfke maalesef arkadaş ve aile ilişkilerimize çok büyük zararlar vermektedir.
İşlevsel olmayan öfkenin görüldüğü ikinci dirim ise, “ikincil duygu” olarak öfkenin ortaya çıkmasıdır. Öfke duygusunun, bize saldırı anında ortaya çıktığını belirtmiştik yukarıda, bu şekilde ortaya çıkan öfke, birincil duygu olarak tanımlanır. İkincil duygu olarak öfke, ifade edilmeyen, korku, kaygı, utanma gibi diğer duyguların öfkeye dönüştürülmesidir. Örneğin, tam evden çıkacakken anahtarı bulamadığımız zaman, çocuğumuz derslerin zayıf aldığında ya da çocuğumuza telefon ile ulaşamadığımız da da öfke duygusu yaşarız. Ama bize yapılmış bir saldırı, sınır ihlale yoktur. Çünkü, burada farkına varıp ifade edemediğimiz, korku kaygı gibi duyguların öfkeye dönüşmesi vardır.
Peki, öfke duygusunu nasıl işlevsel hale getirebiliriz.
Pratik olarak, öfke duygusu geldiğinde ilk sormamız gereken soru, bana ya da benim sevdiklerime bir saldırı var mı? Yanıt evet ise, öfke duygusu birincil gerçek duygu.
İkinci sormamız gereken duygu ise, daha önce benzer durumlarda öfke hissettiğimde içime attım mı?
Yani bu öfke birikmiş bir öfke mi? Hayır ise cevabınız, öfkenizi ifade etmekten çekinmeyin.
Karşıda kırılırmış üzülürmüş diye düşünmeden. Çünkü birileri kırılır mı? diye göstermediğinizi öfke, ileride sizin ve ailenizin kötü günler geçirmesine yol açacaktır.
Öfke duygusunu sorguladığınız da, bu öfkenin altında yatanın aslında, ifade edilmemiş bir korku kaygı duygusu olduğunu fark ettiğiniz de ise, muhatabınıza, korkunuzdan kaygınızdan bahsedin. Ulaşamadığınız çocuğunuza öfke ile bağırmak yerine, “sana kötü bir şey oldu sandım, korktum, gerildim” deseniz sanırım bu evladınızın hoşuna gidecek ve ilişkiniz kuvvetlenecektir.
Özetleyecek olursak, yerinde ve ayarında yaşanan bir öfke, bizlerin yaşamı için son derece işlevsel bir duygudur. Sağlıklı yaşanan bir öfke duygusu, bizim ilişkilerimizi bozmaz aksine sınırlarım korumamızı ve bizi daha güçlü olmamızı sağlar. Aynı zamanda, bizi sırt, omuz ağrılarından, gece diş sıkmalarından, yüksek tansiyon, baş ağrısı, fibromiyalji gibi rahatsızlıklardan da korur. Çünkü bu rahatsızlıklar genellikle,öfke duygusunun yoğun yaşanmasına bağlı psikosomatik rahatsızlıklardır. Ayrıca öfke duygusunu kontrol etmekte zorlanan kişilere, bir ruh sağlığı çalışanından psikoterapi almasını da öneririm.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.