Biz psikologlar eğitim hayatımız boyunca psikolojiye dair birçok farklı düşünce yapıları ve sistemleri öğreniriz. Bu yapılara ekoller denir. Ekoller psikolojinin hem bilimden hem de felsefeden beslenmesinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ekoller, psikoloji tarihine yön veren psikologların ortaya attığı düşünce kalıpları, sistemleri, deneyleri, uygulamaları ve tedavi yöntemlerinin toplamından meydana gelir. En ünlü ekoller Psikanalitik Psikoloji, Davranışçılık, Yapısalcılık, İşlevcilik, Gestalt Psikolojisi, Bilişsel Psikoloji olarak özetlenebilir. Günümüzde ise birçok psikolog tarafından birkaç ekolün bir arada kullanılmasıyla ortaya çıkan eklektik bir yaklaşım benimsenmektedir. Eklektik yaklaşımda 4. kuşak olarak adlandırdığımız bireye uygun yeni ( karma) yaklaşımlar ve tedavi yöntemleri belirlenir. Bir davranış kalıbını tek bir ekolle açıklamaya çalışmak yerine birey odaklı bir tedavi süreci ön plana çıkar.
Transaksiyonel Analiz, 1950 yıllarında Eric Berne tarafından geliştirilmiş bir tedavi modelidir. Oluşturulmasında psikanalizin etkileri görülse de, günümüz eklektik yaklaşımına uygun olarak birçok farklı ekolden yararlanılmıştır. Dördüncü kuşak Sistematik bir psikoterapi yöntemi olarak kabul edilen TA, temelde insan davranışlarını, iletişimlerini ve ilişkilerini anlamaya yönelik bir bakış açısı geliştirir.
Transaksiyonlar, kişilerin karşılıklı etkileşimleri ile oluşan sözlü veya sözsüz iletişim alışverişidir. Farklı bir deyişle bir kişinin karşı taraftan tepki almak için başlattığı iletişime ( konuşmak, gülümsemek, iltifat etmek ya da hakaret etmek olabilir) diğer kişinin karşılık vermesiyle oluşan iletişim dizisine transaksiyonlar denir. TA, kişilerin transaksiyonlarını bireyin ( çocuk, yetişkin ve ergen) ego durumuna göre analiz ederek bireyin kendini ve çevresiyle kurduğu iletişimi anlamasına ve düzenlemesine yardımcı olur. Dolayısıyla TA, kişinin kendi ve çevresini analiz ederek birey olarak kendini tanımasına ve iletişim becerilerini güçlendirmesine olanak tanır. Peki nedir bu ego durumları?
Bern’e göre her birey üç alt benliğe sahiptir. Farklı bir şekilde ifade edersek içimizde üç farklı taraf olduğunu ve yaşadığımız olaylara farklı tepkiler verdiklerini söyleyebiliriz. Bu taraflardan ilkinin ismi Ebeveyn ego durumudur. Ebeveyn, çocukluğumuzda bize bakım veren yetişkinlerde ( anne, baba, abla, abi olabilir) gözlemlediğimiz ve zihnimize kaydettiğimiz davranış kalıplarından oluşur. Zamanla bu davranış kalıplarını benimser ve bazı olaylara, durumlara onlar gibi tepki verdiğimizi fark ederiz. Ebeveyn tarafımız bakım veren ve şefkat gösteren yanlara sahip olduğu gibi kuralcı ve otoriter de olabilmektedir.
İkinci ego durumunun ismi Çocuk’tur. Çocuk, 0-7 yaş arasında kaydettiğimiz, bu süreçte bize eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranış kalıplarımızdan oluşur. İçimizdeki duygusal, tepkisel tarafımızdır. Duygularını özgürce yaşadığı “doğal” bir kalıpla karşımıza çıkabildiği gibi, asi, hayalperest, somurtkan, uysal ve uyumlu davranış kalıplarına sahiptir. Üçüncü tarafımız ise Yetişkin Ego Durumu olarak adlandırılır. İçimizdeki çözüm odaklı, karar verici, objektif ve sağduyulu yanımızdır. Başka bir ifadeyle bilge tarafımız olarak adlandırılabilir. Yetişkin; düşünür, öğrenir, sorunlara mantıklı ve gerçekçi çözümler üretir, Çocuk ve Ebeveyn ego durumlarının yaratabileceği olası problemlerden uzak durmaya çalışır. Tepkisellikten ve duygusallıktan uzaktır, geçmişte değil andadır.
Gün içinde yaşadığımız olaylara bazen çocuk, bazen yetişkin bazen de ebeveyn yanımızla karşılık veririz. Sağlıklı bir birey üç ego durumunu da dengeli olarak kullanabilir. Çevremizdeki iletişim kalıpları (transaksiyonlar) da bu üç ego durumuna göre şekillenir. TA, hem kendi içimizdeki hemde gün içindeki iletişimlerimizde karşı taraftaki ego durumlarını anlamlandırmamızı sağlar. Bu sayede kendi benliğimizi tanımamıza, aynı zamanda etkili ve verimli bir iletişim becerisi kazanmamıza yardımcı olur.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.