Travmanın Nesilden Nesile Aktarımı

Kişinin yaşadığı acı verici deneyimler sadece onu yaşayanı değil, o kişinin aile üyelerini de etkiler. Travmatik deneyimi yaşayan kişi hayatta olmasa bile, yüz yıllar sonra gelen torunlar ruhsal olarak etkilenebilir. Bu şu anlama gelir, bugün kişinin deneyimlediği ve anlamlandıramadığı ve çocukluk öyküsünde karşılığını bulamadığı ruhsal sıkıntılar dört-beş nesil öncesinden ona ‘’miras’’ kalmış olabilir.

ABD’de Emory Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, kiraz çiçeğine benzeyen bir kokudan uzak durmaları konusunda eğitilen fareler, bu ‘’tiksinti’’ duygusunu ‘’torunlarına’’ aktarmış. Spermleri incelenen farelerin kiraz çiçeği kokusuna hassasiyet gösterilmesinden sorumlu olan DNA kesitinin daha aktif olduğunu görmüşler. Farenin çocukları ve torunları daha önce kiraz çiçeği ile karşılaşmamalarına rağmen ‘’aşırı hassas’’ davrandıkları sonucuna ulaşılmış.

Epigenetik çalışmalar bu durumun insanlarda da aynı olduğunu belirtiyor. Yani, bu ve benzeri çalışmalar, kişinin şuanki yeme içme alışkanlıklarından duygularına kadar pek çok özelliğinin genlerinde depolandığını ve gelecek nesillere DNA sı değişmeden aktarıldığını göstermektedir. Çevresel uyaranlar bu genin açılmasını ve ortaya çıkmasını sağlayabilir. Buradan şunu sonuç çıkmaktadır; siz sigara içiyorsanız, torununuzun torununa hem bu alışkanlığınızı hem de bu alışkanlığın altındaki duygusal nedenleri genleriniz yoluyla aktarmış oluyorsunuz ve onun sigara içme eğilimi yüksek oluyor.

Bir başka araştırma ise Almanya’da Hitler döneminde kurulan toplama kamplarından sağ kalanlar ve onlardan sonra gelen nesiller üzerinde yapılmıştır. Bu kamplarda sayıları milyonları bulan ”politik karşıtların, suçluların, aşağılık ırkların, biyolojik olarak aşağılık, engelli olanlar”ın, çeşitli bilimsel ve modern yöntemlerle yok edildiklerini biliniyor.

Danimarka’lı Ruhbilimci Knud Hermann, 1953 yılında toplama kamplarından bir şekilde kurtulan tutuklularda görülen bedensel, zihinsel ve ruhsal bulguların ‘’Toplama Kampı Sendromu’’ başlığı altında kabul edilmesini öner sürdü ve bu fikir şuana kadar genel kabul görmüştür.

Toplama Kampı Sendromu belirtileri genel olarak aşağıdaki gibidir:

*Depresif Görünüm

*Astenik Durumlar (İlgisizlik, yorgunluk, güçsüzlük, canlılığın azalması)

*Duygu Heyecan Bozuklukları (duygusal küntlük, çabuk heyecanlanma ya da öfkelenme, aşırı duygsuzluk)

*Korku Durumları (karabasanlı düşler yaygın bir huzursuzluk)

*Entelektüel Şikayetler( hatırlama zorlukları, dikkatin azalması, odaklanma sorunları)

*Toplumsal Yaşamı Kapsayan Şikayetler (adapte olamama, yalıtılmışlık, izolasyon)

*Benlik Algısının Bozulması (kimlik bunalımları, kendi benliğini olumsuz değerlendirme, aşağılık duyguları)

*Paronoid Düşünceler (Güvensizlik, kuşku, çevresindekilere düşmanca duygu besleme)

Bu insanların kamptan kurtulduktan sonra oluşturdukları ailelerden olan çocuklarının giderek artan oranlarda genel bir depresyonun, duygusal küntlüğün ya da heyecansal tutarsızlıkların, ilgisizliğin ve çeşitli dengesiz davranışların geliştiği gözlemlenmiştir. Hatta, bu çocukların bazılarında, ana-babanın yaşadığı acı verici deneyimlerin fantezileri ilerleyerek hezeyana dönüşmüş, gece kabusları, gündüz düşlerine dönüşmüş ve izlenme kuşkuları ve hezeyanları sonucunda birtakım paranoid durumlar gözlenmiştir. Dahası, onların çocuklarında yani kamptan kurtulanların torunlarında da ruhsal sıkıntıların olduğu gözlemlenmiştir.

İnsanların deneyimledikleri olumsuz anıların, özellikle konuşulmayacak kadar ağır olanların, gelecek nesillere miras kaldığını bilimsel çalışmalar göstermektedir.

Duyguların aktarımı neden olur? 

Bir olayın duygusu yaşanmıyor, bastırılıyor ve ya sır olarak kalıyorsa, o olay ve duygusu ötekine aktarılarak devam eder. Aile içinde sır olarak kalan ne varsa onun duygusu, bakışla, mimiklerle, fiziksel temasla ya da bazen sözel olarak ötekine aktarılır. 

Örneğin, üç nesil önce intihar ederek ölen bir aile üyesinin yası, intihar dinen ve kültürel olarak iyi bir şey olmadığı için tutulamayabilir. Kaybın yası yeterince tutulmazsa o duygular bedende saklanır. Bu durumda, aile üyeleri çoluk çocuğa hep kaygıyla bakar, ‘’ya o da kendini öldürürse.’’ Çocuğuna sarılır, ama duygusu ‘’aman kendini öldürmesin.’’ Dir. Her nesil bir sonraki nesle benzer duyguyu aktarır. Bu zincir böyle giderek sonraki nesillerde böyle bir duygu çıkabiliyor. Terapiye gelen kişi, ‘’bu aralar kendimi öldürmek istiyorum. Halbuki her şey yolunda, bir sebebim yok,’’ diyebiliyor. 

Çözümü nedir?

İnsan beyni, olumsuz duygulardan kurtulmak için yaşadığını tekrar eder. Kişi bir sorun yaşadığında ilk bakacağı yer erken çocukluk dönemi olmalı. Güncel sorununu çocukluk çağında kimin nasıl yaşadığını incelemelidir. Eğer kendi hikayesinde bir karşılık bulamazsa önceki nesilleri hakkında bilgi toplamaya başlayabilir. Önce anne babasının hikayesinde nasıl olduğuna bakabilir, karşılık bulamıyorsa daha önceki nesiller yani büyükanne ve büyükbabasının hikayesi hakkında bilgi edinmeye çalışabilir. Bu şekilde ulaşabildiği kadar eskiye gidebilir. Elde ettiği bilgilerin kişinin güncel yaşamıyla bağlantıları bir uzman desteği ile çalışıldığında yalnızca sorun ortadan kalkmaz, aynı zamanda kişi atalarından aldığı mirası kendi çocuklarına aktarmanın yolunu da kapamış olur. Bazen de kişinin bilgi alacağı kaynaklar sınırlıdır. Yine de terapi faydalı olabilir.

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu