Yalnızlık ne yazık ki toplum içinde kötü olarak algılanan bir durumdur. Aslında sağlıklı olan, bazen yalnız kalabilmek bazen de sosyalleşebilmektir. İkisi de normaldir. Gereklidir. Ruhsal olarak olgun insanlar, ikisini de başarabilir.
İnsan neden yalnızlıktan korkar?
Yalnız kalmak içe dönmek demektir. Kişi sosyalleştikçe ötekiyle meşgul olur ancak yalnız kaldığında iç dünyasıyla temas kurmaya başlar. Yalnız kaldıkça, pek çok olumsuz duygu fark etmeye başlar.
Winnicott, olgun insanların yalnız kalabilme kapasitesinin gelişmiş olduğunu belirtir. Yalnız kalabilme kapasitesi, kişinin iç dünyasındaki yıkıcı duygulara tahammül edebilme kapasitesiyle ilişkilidir. Evet, yalnız kalabilmek geliştirilmesi gereken bir yetidir.
Yalnız kalmak insanı birçok olumsuz duygusuyla yüzleştirir. Kişi bu duygulara dayanamıyorsa, yalnız kalmamak için kendini hep meşgul eder. Bazı insanlar yalnız yemek bile yiyemez, bazı insanlar tuvalete bile arkadaş grubuyla gider, her an etrafında gürültü olsun isterler. Yalnız kalmakta zorlanan kişilerin, olumsuz duyguları düzenleme yetisinin ya gelişmediğini ya da asgari seviyede geliştiğini görürüz.
Sürekli yemek yemek, dizi maratonları, gereksiz alışverişler, sürekli telefonla uğraşmak, işkolik olmak, sigara ve alkol gibi bağımlılıklar…Kişinin iç dünyasının sesini kısmak için yaptığı şeyler olabilir.
Duygu düzenleme becerisi ve çocukluk çağı ilişkisi nedir?
Yeterince iyi annelik, çocuğun duygusal ve biyolojik ihtiyaçlarını çocuğun verdiği sözel ve sözel olmayan sinyalleri iyi okuyup zamanında ve çocuğun ihtiyaç duyduğu kadar karşılaması, çocuğa sevgi ve güven ortamı sağlaması ve zaman içinde kademeli olarak onu gerçek hayata alıştırması olarak açıklanmaktadır.
Anne karnı cenneti temsil eder; bebeğin tüm ihtiyaçları aklına getirmesiyle birlikte karşılanır. Her şey mükemmeldir. Doğumla birlikte ilk kırılmasını yaşar, örneğin, nefes almak için ciğerlerini çalıştırması yani bir çaba sarf etmesi gerekir. Devam eden süreçte gerçek hayatla tanıştıkça hayal kırıklıkları artar. Cennetten çıkıp gerçek dünyaya gelmiştir artık.
Annenin çocuğa hazırlayacağı o kucaklayıcı ortam sayesinde çocuk bu kırılmaların verdiği kötü duygulara tahammül edebilir ve düzenleyebilir. Anneden ne kadar iyi duygu alırsa, kötü duyguları düzenleme yetisi o kadar gelişmiş olur. Zaman içinde çocuk anneyi içselleştirir ve içindeki yıkıcı duygularla içselleştirdiği anne sayesinde başa çıkabilir. Dolayısıyla kendi kendini yatıştırmayı öğrendiği için yalnız kalabilme kapasitesi artar.
Erken gelişim döneminde işgal edilmek ve yalnızlık arasındaki ilişki nedir?
Winnicott, bebeğin ikinci kişinin varlığında yalnız kalabilmesinin bir ihtiyaç olduğunu ve yalnız kalabilme kapasitesinin gelişimi için önemli olduğunu belirtir.
İkinci bir kişinin, kültürümüzde bu genellikle annedir, varlığında yalnız kalabilmek demek, annenin çocuğu işgal etmemesi, ona alan tanıması olarak düşünülebilir.
Bir sahne düşünün, bebek yatıyor, dinlenmek istiyor. Anne de odada ve sürekli onu gözetliyor; ya yemek yedirmeye çalışıyor ya üstünü değiştiriyor, altını kontrol edip duruyor, battaniyesini düzeltip duruyor ya da sürekli güldürmeye çalışıyor. Burada bebek YALNIZ KALAMIYOR. İşgale uğruyor. Aslında sağlıklı olan; bebek, anneye sinyal verdiğinde, örneğin ağladığında, ihtiyacını gidermek, ya da annenin verdiği sevgiye karşılık vermiyorsa rahat bırakmak, örneğin güldürmeye çalışırken sürekli kafasını çeviriyorsa ya da geri atıyorsa zorlamamaktır.
Bir de şu sahne gelsin zihninize, çocuğun 2-3 yaşlarında ve anneyle aynı odadadır. Anne dergi okuyor, çocuk köşede kendi başına oturuyor ya da halıdaki iplerle ilgileniyor. Anne çocukla uğraşmıyor, mesela ‘’ne diye halının ipini çekiyorsun’’ demiyor. İki kişide ihtiyaç duyduğu şeyi yapıyor. Burada çocuğun yalnız kalmasına müsaade ediliyor.
İnsan bazen sosyalleşmek bazen ise yalnız kalmak ister. Gün içinde pek çok ilişki kurulur ve duygu alış verişi olur. Kişi yalnız kaldığı sürede, beyni deneyimlediği duygularla temas etme, onları işlemleme ve sindirme fırsatı bulur. Bu bebekler için de çocuklar için de böyledir. Bu sebeple zaman zaman kendi halinde olmak bir ihtiyaçtır. Ancak bazen bakım verenler yalnız bırakamaz, çocuğa yapışır.
Anne neden bebeği işgal eder?
Bu gibi durumlar, annenin kendi çocukluğundan gelen kapanmamış meselelerini bebeğin üzerinden çözmeye çalışmasından kaynaklanır. Bu şu demektir, annenin kendi hikayesinde işgale uğradığı ve kötü hissettiği anlar var ve bilinçdışı bu anları başkasına yaşatarak olumsuz duygularından kurtulmaya çalışıyor.
Örneğin, bebeği sürekli gözetliyor diyelim. Bu şu demektir, annenin sürekli gözetlendiği anılar ve bu anılarda birçok olumsuz duygusu var. Bilinçdışı bu duyguları aynı olayı başkasına yaşatarak temizlediğini zannediyor. Ancak bastırılan her duygu güçlenerek geri geldiği için aynı durumu çocuğuna tekrar tekrar yaşatır. İşgale uğrayan çocuk da yetişkin olduğunda bu geleneği devam ettirir ve bu sorun nesilden nesile aktarılır.
Eğer anne, bu duyguları keşfetmeye niyetlenir ve iç dünyasıyla ilgilenirse buna engel olabilir. Duygular çok yoğunsa, uzman desteği alarak sorunu çözebilir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.