Yaşadığın Hayattaki Kişi Sen Misin?

İnsan iki kere doğar. Biri annesinden, diğeri ise “kendinden” doğmaktır. Asıl olan ikinci “doğumu” gerçekleştirebilmektir. Bu doğum, özellikle ergenlikte tetiklenir. Söz ettiğimiz konu, ergenlikte başlayan, insanın kendi kimliğini ve hayatının anlamını bulabilmesine yol açan sorgulama sürecidir…

Her insanın bir canlı olarak sürdürdüğü bir hayatı var; ancak her insanın bir birey olarak gerçekten kendisi olabildiği bir hayat yaşadığı söylenebilir mi?

Peki ya siz kimin hayatını yaşıyorsunuz? Kendi hayatınızı mı, kendiniz olduğunuzu zannettiğiniz başkalarının hayatını mı? Yani siz gerçekten yaşıyor musunuz?

Antik Yunan Filozofu Sokrates’in meşhur “Sorgulanmamış yaşam yaşanmaya değmez” sözüne uyan bir sorgulama yapan kaç kişi vardır bilinmez ama etrafımıza şöyle bir baktığımızda bu kişilerin çok sayıda olmadığını görebiliyoruz.

Bu sorgulamaya girişen kişinin ilk soracağı sorulardan biri de yaşadığı hayatta kendisinin nerede başlayıp ötekinin nerede bittiğidir. Hiç kimsenin hayatı “saf kendisinden” ibaret (ötekinden büsbütün ayrı) değildir; insan yavrusu sosyal bir ortama doğar ve ilk andan itibaren bu ortamla etkilen(ş)im içinde büyür. Ama bu durum kişinin kendini ve hayatının anlamını bulabilmesi adına yapacağı sorgulamayı gereksiz kılmaz.

Bu sorgulamada etkili cevaplar bulabilmemiz içinse bizi derin bir düşünüş ve araştırmaya iten güçlü sorulara ihtiyacımız var:

– Ben kimim?

– Var oluşumun anlamı nedir?

– Ben gerçekten kendi istek ve ihtiyaçlarıma göre mi, başkasının beklenti ve/veya kurallarına göre mi yaşıyorum?

– Anlamlı bir hayat yaşamak nedir ve bu mümkün müdür?

– Anlamlı bir hayat mümkünse bu nasıl olabilir?

Bu gibi sorular tatmin edici cevaplara ulaşabilmemize yardımcı olabilirler.

Kişinin ruhsal açıdan sağlıklı, tatminkâr, yeteneklerini/potansiyellerini ortaya çıkaran bir hayat sürebilmesi için onu bu sorgudan geçirmesi şarttır. Bu sorgulamayı yapmayan bireylerden oluşan bir toplum “sürü” olmaktan öteye gidemez. Sürüleşmiş bir toplum ise doğal olarak güdülmeye, sömürülmeye, onlara çobanlık yapanlara kul – köle – hizmetkar olmaya mahkumdur.

Ne yazık ki, ülkemizde insanın kendini ve hayatının anlamını bulabilmesine imkân verecek bir eğitim ve düşünüş ortamı sunan yapılar çok azaldı:

  • Milli Eğitim’de felsefe ve felsefi sorgulama neredeyse yok denecek seviyeye getirildi.
  • Ulusal çaptaki medya kuruluşlarının niteliksizliği ortada.
  • Fazlalaşan üniversite sayısına karşılık “gerçek” bilimsel bilgi üretiminde yaşanan azalış malum.
  • Belki de hepsinden daha önemlisi bireysel ve toplumsal uyanışı destekleyen sanat yapıtları her geçen gün yok oluyor.
  • Kim bilir, belki de böyle olması “birilerinin” işine geliyordur.
  • Kendini doğurmak ve ergenlik

İnsan iki kere doğar. Biri anadan, diğeri ise “kendinden” doğmaktır. Asıl olan ikinci “doğumu” gerçekleştirebilmektir. Bu doğum ise özellikle ergenlikte tetiklenir. Söz ettiğimiz konu, ergenlikte başlayan, insanın kendi kimliğini ve hayatının anlamını bulabilmesine yol açan sorgulama sürecidir. Zira, çocuk, ergenlik dönemine ulaşana kadar, anne ve babasının ve belli ölçüde yakınında kendisini etkileyen bireylerin değerlerini ve bakış açılarını içselleştirmiştir. Diğer bir deyişle kişi, ergenliğe kadar büyük ölçüde “ötekilerin” şekillendirdiği bir canlıdır. Ergenlikte ise kişinin ayrı bir birey olduğunu ortaya koyabilmesi için anababa figürü başta olmak üzere ötekilere ait içselleştirdiği ne varsa hepsiyle hesaplaşması beklenir. Artık soyut düşünebilme yeteneğine kavuşmuş ve bazı şeylere aklı erecek durumdadır. İşte, kendinden doğum, kişiye başkaları tarafından giydirilmiş “elbisenin” yırtılıp – belki biraz onun kumaşından da kullanarak – yepyeni bir elbise oluşturmakla gerçekleşir.

Fakat bu doğum, biyolojik doğum kadar hızlı ve ona kıyasla “kolay” değildir. Kişinin uzun uzun düşünmesi, her şeyi, ama her şeyi sorgulaması, anlamak için merak edip araştırması, etrafındakilerle tartışması gerekir. Birey olmak, kendi hayatının efendisi olmak veya daha afili diyelim isterseniz, kendi hayatının “öznesi” olmak ancak böylesi meşakkatli ve yıllar alabilecek bir çabayla mümkündür…


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu